29.5.07
re:
yaz geliyor. yazlıkları çıkardım dolaptan. bir süredir görmediğim kıyafetlerime baktım. bir kısmını ilk kez görüyor gibiydim. tıpkı buna benzer bir şaşkınlık yarattı işte bende mektubun. orada olduğunu bile unutmuştum. bazen her şeyi unutuyorum, bazen de hepsini aynı anda hatırladığım oluyor. ikisi de yaramıyor bana.
hiçbir şeyden bu kadar emin olmamak gerekiyor diye düşündüm bugün. ben bazen gereğinden fazla emin olabiliyorum ve bu da bana yaramayan şeylerden biri.
bilmiyorum işte, uğraşıyorum ve görüyorsun, hiçbir şey çıkmıyor.
seni rüyamda gördüm geçen gün. bir tek bunu söyleyebiliyorum, sırf bir şey söylemiş olmak için.
erik, kiraz, çilek. bunlar güzel şeyler.
hiçbir şeyden bu kadar emin olmamak gerekiyor diye düşündüm bugün. ben bazen gereğinden fazla emin olabiliyorum ve bu da bana yaramayan şeylerden biri.
bilmiyorum işte, uğraşıyorum ve görüyorsun, hiçbir şey çıkmıyor.
seni rüyamda gördüm geçen gün. bir tek bunu söyleyebiliyorum, sırf bir şey söylemiş olmak için.
erik, kiraz, çilek. bunlar güzel şeyler.
23.5.07
anlatım bozukluğu
geçen zamana rağmen diye başlayan bir şeyler yazmak istedim. arkası gelmedi. akşamüstü saat beşten sonra kendini hissettiren garip yaşama sevincine ne demeli. yaşama sevinci değil o başka bir şey. keşke her şey başka türlü olsaydı cümlesini ilk kuran ben olmak isterdim. ama birileri hep benden önce davranır. hiçbir şey aynı kalmıyor demek her şey değişiyor demekle aynı şey değil. anlam bütünlüğünü bozan cümleyi bulun.
hayvanlar nerde ölür?
3.5.07
her şey göründüğü gibidir
sevgili dora,
annelerin küçük çocuklarını korkutmak için söyledikleri yalanlar gibiydi söylediklerin. inan bu benzetmeyi yapmamak için kendimi çok tuttum ama görüyorsun ya dayanamadım. beni buna mecbur bıraktığın için ve daha şimdi saymaya üşendiğim pek çok şey için sana pek çok kızgınım. bu akşam fırına ekmek almaya giderken annesi çocuğuna seslendi: çöpçü, arabasına atar götürür seni. hemen sen geldin aklıma ve buna nedense engel olamadım. sonra ışıkları geçerken ve yol boyu düşündüm. merdivenleri çıkarken eve gidip bunları sana yazmak vardı aklımda. biliyorsun bir şeyi yapman için onu sadece bir kere aklından geçirmen yeterli. sonra şunu dedim kendi kendime: annelere hakkını vermek lazım, bu konuda ondan bile iyiler. gülümsediğim de oldu, yalan değil.
apartman kapısında elimdeki poşetlerden çıkan sesle kediler etrafıma üşüştü. onların gözlerine baktım ve poşetteki salamlardan bir lokma koklatmadan apartmandan içeri girdim. hala vicdanım sızlıyor. bütün bunların arasında aklım sürekli sana uğrayıp durdu. tekrar uğradı sonra geri geldi soluklandı sonra tekrar sana doğru yola çıktı. bu haksızlık diye düşündüm. dünyadaki birçok şey için bunu birçok kere tekrarlayabilirim: bu gerçekten haksızlık.
geveleyip duruyorum. uzun uzun gevelemek garip bir keyif veriyor bana. bu yazıya başlarken beni sarmış olan ruh halinden uzaklaşmak istiyorum çünkü. marla bunu iyi bilir, marla’nın üstüne kimseyi tanımam bu konuda. o bir şeyi unutmak isterse onu gerçekten unutabilir. çok güzel savunma mekanizmaları vardır onun, kucağına alıp sevesin gelir. ama sen marla’yı tanımazsın. marla’yı tanımamış pek çok insan gibi sen de bu noktada sıradanlaşıyorsun. sen sıradanlaşınca her şey daha kolay oluyor.
mesela şu anda sana yazarken mutfak tezgahında poşetin içinde bekleyen muzu düşünüyorum. birazdan kalkıp onu yiyeceğim ve belki ayaklarımı uzatarak haberleri izleyeceğim. bu beni mutlu yapacak inan. çünkü hayat senin sandığın kadar karmaşık değil dora, allah biliyor, öyle değil.
yine de öncesi ve sonrası için, olanlar ve olmayanlar için teşekkür etmek istiyorum sana. kuru bir teşekkür. bunu hak ediyorsun.
şimdi ve bazen, sonra ve hiçbir zaman,
fiondra
annelerin küçük çocuklarını korkutmak için söyledikleri yalanlar gibiydi söylediklerin. inan bu benzetmeyi yapmamak için kendimi çok tuttum ama görüyorsun ya dayanamadım. beni buna mecbur bıraktığın için ve daha şimdi saymaya üşendiğim pek çok şey için sana pek çok kızgınım. bu akşam fırına ekmek almaya giderken annesi çocuğuna seslendi: çöpçü, arabasına atar götürür seni. hemen sen geldin aklıma ve buna nedense engel olamadım. sonra ışıkları geçerken ve yol boyu düşündüm. merdivenleri çıkarken eve gidip bunları sana yazmak vardı aklımda. biliyorsun bir şeyi yapman için onu sadece bir kere aklından geçirmen yeterli. sonra şunu dedim kendi kendime: annelere hakkını vermek lazım, bu konuda ondan bile iyiler. gülümsediğim de oldu, yalan değil.
apartman kapısında elimdeki poşetlerden çıkan sesle kediler etrafıma üşüştü. onların gözlerine baktım ve poşetteki salamlardan bir lokma koklatmadan apartmandan içeri girdim. hala vicdanım sızlıyor. bütün bunların arasında aklım sürekli sana uğrayıp durdu. tekrar uğradı sonra geri geldi soluklandı sonra tekrar sana doğru yola çıktı. bu haksızlık diye düşündüm. dünyadaki birçok şey için bunu birçok kere tekrarlayabilirim: bu gerçekten haksızlık.
geveleyip duruyorum. uzun uzun gevelemek garip bir keyif veriyor bana. bu yazıya başlarken beni sarmış olan ruh halinden uzaklaşmak istiyorum çünkü. marla bunu iyi bilir, marla’nın üstüne kimseyi tanımam bu konuda. o bir şeyi unutmak isterse onu gerçekten unutabilir. çok güzel savunma mekanizmaları vardır onun, kucağına alıp sevesin gelir. ama sen marla’yı tanımazsın. marla’yı tanımamış pek çok insan gibi sen de bu noktada sıradanlaşıyorsun. sen sıradanlaşınca her şey daha kolay oluyor.
mesela şu anda sana yazarken mutfak tezgahında poşetin içinde bekleyen muzu düşünüyorum. birazdan kalkıp onu yiyeceğim ve belki ayaklarımı uzatarak haberleri izleyeceğim. bu beni mutlu yapacak inan. çünkü hayat senin sandığın kadar karmaşık değil dora, allah biliyor, öyle değil.
yine de öncesi ve sonrası için, olanlar ve olmayanlar için teşekkür etmek istiyorum sana. kuru bir teşekkür. bunu hak ediyorsun.
şimdi ve bazen, sonra ve hiçbir zaman,
fiondra