13.7.06

yokterapi

"scissor paper rock again. scissor paper rock again. "

Kimseyle görüşmeyip evde tek başıma geçirdiğim iki günden sonra doktorla randevuma birkaç saat kala evden çıktım. Sanki evden ne kadar erken çıksam o kadar iyiydi. Bir aksilik çıkmasından, randevuya geç kalmaktan, doktorun beni bir daha görmek istememesinden korkuyordum. Görüşmenin gerçekleşemeyeceği yönündeki kurgularım bir süre sonra beni fazlasıyla endişelendirmeye başlamıştı. Sakinleşmeye ihtiyacım vardı. Doktorun karşısına bu halde çıkarsam iki kelimeyi yan yana getirip doğru dürüst konuşamayacağımdan emindim. Görüşmeye gitmeden kliniğe yakın bir yerde oturup bir kahve içmek iyi gelebilirdi. Evet, kesinlikle kliniğe yakın bir yerde içmeliydim kahvemi, yoksa görüşmeye geç kalırdım. Belki de çok fazla şey bekliyordum bu doktordan ve bunun için bu kadar yoruyordum kendimi. Bunu düşünmek biraz sakinleştirmişti beni. Acele etmeden caddeye kadar yürüyüp bir taksi çevirdim. Gitmek istediğim yeri şoföre söylerken bir saatte orda olur muyum diye sormadan da edemedim. Bir saati bulmaz diye karşılık verdi şoför, yüz ifadesini hiç değiştirmeyerek. Rahatlamış gibi yaparak arkama yaslandım. Trafikte biraz oyalanmamıza rağmen bir saatten önce ordaydık. Taksiden inip kliniğin kapısının önünde biraz bekledim. Randevu için henüz erkendi. Girip içeride beklemekten sıkılacağımı çok iyi bildiğim için cadde üzerinde, kliniğe yakın bir yer bulup bir kahve içtim. Bitiremeyeceğimi bilerek bir tane daha istedim. Kahve fincanının yanına yine iki tane kurabiye konulmuştu. Kurabiyeler çok lezzetliydi. Görüşmeden sonra buraya tekrar uğramam gerektiğini düşündüm. Hesabı ödedim. Garsona da biraz bahşiş bıraktım. Yaptığım her hareketi bir daha hiç unutmayacakmışçasına yapıyordum sanki. Her şey önceden planlandığı gibi işliyordu. Kendimi tuhaf bir şekilde, bütün bu işleri yapmak için kurulmuş bir robot gibi hissediyordum. Büyük bir görev üstlenmiştim. Belki de dünyayı kurtaracaktım! Bu yüzden bütün ayrıntılar çok önemliydi. Taksi şoförünün yüzündeki ifadeyi, kahve tabağının kenarındaki iki kurabiyeyi, garsonun hesabı hangi eliyle getirdiğini, yolda gelirken taksiyle kaç kere sağa döndüğümüzü, evden çıktığımda saatin kaç olduğunu, kliniğin kapısının önünde ne kadar beklediğimi, sanki o günle ilgili hiçbir ayrıntıyı bir daha asla unutmayacaktım. Sanki bu ayrıntıların hiçbirini unutmamak üzere kurulmuştum.





<< Home