15.2.07
hayat iyi gelsin diye
dün bu saatlerde boğuluyordum. hayat garip. şimdi ofisteyim ve catcher in the rye okuyorum ikinci kez -ikinci kez olduğunu söylemesem ölürdüm. üç gündür düzenli olarak s.'yle görüşüyorum. s.'yle hep düzenli olarak görüşmek istiyorum. elimde olsa onu yanımdan hiç ayırmam. o hep beni kurtarır, o hep beni saklandığım yerden çıkarır. onunla bir cortazar öyküsünde tanışmış olmalıyız. öyle geliyor. dün işten erken çıktım ve onunla deniz kenarında aptal bir parkta oturduk. hava kapalıydı ve gökyüzünün rengi çok güzeldi. sürekli yağmur yağacak gibiydi ama bir türlü yağmıyordu. parkta ne kadar çiçekçi varsa hepsi sırayla gelip önümüzde dikildi. s. onlara harika cevaplar veriyordu. bir yandan ağlayıp bir yandan gülüyorduk. kuşkusuz ikimiz de yoldan geçen herhangi biri olmak için can atıyorduk. sıradan biri, hiçbir şeyden haberi olmadan gülen ve bazen anlamsızca uzaklara dalan ama hiçbir şekilde içi acımayan biri. hiçbir şekilde duygusallaşmayan biri. çünkü duygusallaşınca her şeyi berbat edersin. bu hep böyledir. hayatımızı bir münzevi olarak geçirebilirdik rahatlıkla. ama bunu yapmayacağımızı ikimiz de biliyorduk. o her şeye rağmen zooey'i seçiyordu ben franny'de ısrarcıydım. ona söz verdim, iyi olacağım dedim. bana inanmadığını biliyordum, ama kendim için değilse bile birileri için iyi olabileceğimi hissediyordum. bunu yapabileceğimi fark ettim. çünkü her zaman başkaları için bir şeyler yapmayı tercih etmişimdir. kendime iyilik yapmayı sevmem. aslında tek sorun zamanla ilgili. zamanı nasıl geçirdiğinle ilgili. zaman sıkıntıyı sever. sıkıntı zamanı sever. ikisi birlikte üzerine çöreklenir. ikisiyle de dalga geçmeyi öğreneceğim.
s.'nin de dediği gibi 'biz iyiye işaretiz'.
s.'nin de dediği gibi 'biz iyiye işaretiz'.