27.9.06

hepsi ve hiçbiri

Gülerken ağzından balonlar çıkaran bir sihirbaz. Kendi doğum gününde başkalarına hediyeler alan bir adam. Apartman boşluğuna bağıran deli. Uçurtma uçuran güzel bir kadın. Dakikalarca susup son on dakikada esas konuyu veren bir film. Sürekli yalan söyleyen ve sürekli kendini ele veren biri. Gündelik hayattaki rolünü evde çalışıp pratik yapan bir manyak. Kahverengi tavşan. Provasız sahneye çıkan bir oyuncu. Her gün aynı şeyi yapan ve bundan garip bir zevk alan bir çocuk. Şaşırınca gözleri dolan kadın. Eve gidince yaşadıklarını temize çeken bir adam. Sadece rüya görmek için uyuyan bir uykucu.

18.9.06

hop diye ummaktır seni biraz

- hep birlikte atlıyoruz o zaman, üç deyince. bir-iki-üç.
(hop.)
-evet, hepiniz hoş geldiniz.
-biz gelmedik, zaten hep buradaydık.
-ama az önce burada değildiniz, hoplayıp gelenler siz değil misiniz?
-hayır biz hiç hoplamadık şimdiye kadar. hım, hopladık mı?
-hayır, hiç.
-peki o zaman biz mi gelmiş oluyoruz bu durumda. siz gelmediyseniz birilerinin gelmiş olması gerekir.
-kimsenin gelmemiş olmasını yeğliyoruz biz.
-meeting people is easy. hep birlikte tekrar edelim:
-m e e t i n g p e o p l e i s e a s y.

14.9.06

billy


bili bun

Bugün seni göremedim, gözlerim aradı. Annesinin elinden tutmuş asık suratlı kocaman bir adam gördüm senin yerine, birlikte ağaçlı yolda kayboldular. Sonra yine annesinin elinden tutmuş boş bakışlı şişman bir kadın gördüm, onlar da aynı yola koyuldular. Tekerlekli sandalyede oturan bir kadın vardı başını öne eğmiş seni sayıklıyordu, ya da ben öyle sandım. Sen yoksun diye miydi bilmiyorum ama herkesin suratı asıktı ve herkes bomboş bakıyordu. Bir şey olsun istedim, sen birden bire 'ben geldim' deyip kapıda görün istedim. Ama olmadı. Uyuşukluğum ve suskunluğum için herkesten özür dileyip ayrıldım ordan. Sonra onlar da özür dilemek için yolumu kestiler.

Rüyamda seninle yine bir yerlere gidiyorduk, canım hep seninle bir yerlere gitmek istiyor. Keşke bunu bilseydin. Keşke bili bunsaydın.


13.9.06

first breath after coma

Kafam koptu, kucağımda taşıyorum artık onu. Böyle daha iyi.


11.9.06

analyse

you traveled far
what have you found
that there's no time
there's no time to analyse
to think things through
to make sense

yağmurluk

Kimsenin olmadığı bir evde uzun uzun çalan telefon gibiyim. Israrcı ve karamsar. Gerçi eski ısrarım yok artık. En fazla yağmur kadar ısrarcı olabilirim, sıkılır dinerim çok sürmez. Biraz da evde yalnızken uzun uzun çalan telefonu açmayan biri gibiyim. Benzetmeleri sevmeyen orta yaşlı bir adam var, şiir yazıyor. Bu metindeki bütün benzetmeler ona atfetildi sırf bu yüzden: seve seve üstüne alınabilir.

Aslında, tam olarak, telefonu uzun uzun çaldırırken bir yandan da kimsenin cevap vermemesini uman biriyim.

Ben ne yaptığımı biliyor muyum?

9.9.06

everybody cares, everybody understands

bu yazıya küçük harfle, elliott smith everything means nothing to me eşliğinde başlıyorum. fazla uzaklaşamayacağımdan eminim, buralarda olacağım yine. kahvem soğumadan geri döneceğim. çünkü ben uzun uzun yazamıyorum. kısa adımlarla daha hızlı yürünebileceğini okumuştum bir yerde. everything means nothing to me. memnun oldum, bana da. tanışalım mı. ama pure synthetic sympathy olmasın, bozuşuruz. tümü küçük harf. sabahları iki doz kahve alıyorum damardan, sonra zar zor açılıyor uykum. o yüzden en çok saat beşten sonrasını seviyorum. akşamüstü ne güzel bir şeydir. hiçbir şeyi sevemeyen ben akşam üstlerini çok sever. kendime hep dışarıdan bakıyorum böyle, ve tabii ki size de hep dışarıdan. başka türlü olması mümkün mü. sağınızı solunuzu kontrol edin, arkanıza bakmayı da ihmal etmeyin. izleniyorsunuz.

e. ısrarla roman yazmamı istiyor. gülüyorum.


7.9.06

to your star

Bugün perşembe. Kahve iyi geliyor. A ton étoile. Ne zamandır iyi bir fon müziği bulamıyordum, iyi oldu bu. Hislerim zayıfladı, neredeyse hiçbir şey hissetmiyorum. Seninle ilgisi yok.

Cortazar olmak istiyorum.


4.9.06

no destiny, no destination

my dress is torn, my hair is wild
girl singing in the wreckage

sabah aç karnına, akşam tok karnına bir yudum heyecan; yoksa öleceğim. şarkıların kokusu var ama hepsinin değil. mesela bu şarkı ve bu albümün tamamı yağmurla ıslanmış sokaklar gibi kokuyor. kafamdan aşağı tonlarca yağmur yağacak, yağmur dinince iyileşeceğim. ama o kadar yavaşız ki sevgilim, sıkılmakta haklısın. sıkıntını dindirmek için yapabileceğim hiçbir şey yok. manifestomuzu yazsam mutlu olur musun?