24.4.07

marla


18.4.07

shift


11.4.07

departure and worry

yerini sevmeyen çiçek. göze girmeyen uyku. nikotin yerine kafein. dünyanın sonu mu. kaygı bulunduğu yeri hiç bu kadar sevmemişti kuşkusuz.

kaygı en çok beni sevdi.

so a long night is alright
and all night is alright

9.4.07

sisten




















-e. çekti-

8.4.07

yarından önceki gün

bugün sis vardı.
sabah uyanırken yarın işe tekrar başlamadan önceki son sabahım olacak diye düşündüm.
bugün durup durup üzüldüm.
s’lerle bir alıp veremediğim var.
bugün orijinali beş saat olan bir filmin iki buçuk saatlik özetini izledik.
bugün durup durup kendimi kötü hissettim.
e. beni anlamaya çalıştı.
ne olduğunu bilsem başkalarına da anlatacağım.
ama yine de hep şu var: kimseye söylemezsen unutursun belki, sakın kimseye söyleme.
bugün tanıdığım kimseyi sevmediğimi, sevdiklerimi de yeterince tanımadığımı fark ettim.
sanırım birini fazla anlayınca bir yerden sonra anlayamamaya başlıyorsun.
hep bildiğin, hep konuştuğun bir dili birden unutmak gibi.
bugün canım alt alta yazmak istedi.
cümlelerin bile yan yana gelmesine tahammülüm yok.

kadıköy sisliyken daha az çekilmez oluyor.

4.4.07

bütün parklar uç uca

stone roses hep aynı şeyi hatırlatıyor. sanki sadece tek bir gün ve sadece tek bir kere stone roses dinledim. sonraki dinleyişlerimde hep o günü o anı hatırladım. hatırlamak ve sonra tekrar hatırlamak, sonra tekrar ve tekrar. bir süre sonra gerçekte olanı değil bir önceki sefer hatırladığını hatırlamaya başlıyorsun. zamanla hatırladığın şey gerçekte olan şeyden giderek uzaklaşıyor. aslında uydurmaya başlıyorsun, evet böyle. tıpkı rüyaları anlatırken gördüklerimize farklı görüntüler ekleyip anlamlı bir şeye dönüştürme çabamız gibi. aslında bütün geçmişi uyduruyoruz. sonra kendi uydurduğumuz şeyi evirip çevirip onunla oynuyoruz. geçmişle ilgili hep kötü şeyleri anımsayan ben aslında hep kötü şeyler olduğu için değil kötü şeyleri düşünerek kendimi daha iyi (kötü?) hissettiğim için iyi olanları göz ardı ediyorum. etmişim bir şekilde. her ne kadar zaman her şeyin üstesinden gelebilir yalanını söylesek de bilinçli unutmak diye bir şey yoktur. bilinçli hatırlamak da tam da bu yüzden mümkün değildir. zaman hiçbir şeyin üstesinden gelemez, zaman hep gerçekte yaşanılanlardan uzaklaştırır kişiyi. zaman yanıltıcıdır ve bütün geriye dönüşler gereksizdir.

yine de insan zamanın karşısında bu kadar çaresiz olduğunu kabul etmek istemiyor. saatler olmasaydı zaman daha rahat geçebilirdi. saate bakmasak zamandan bu kadar nefret etmeyebilirdik. bir filmde vardı sanırım bu. neyse daha fazla yazmak istemiyorum ama sanırım insanlarla ilgili düşüncelerimin sürekli değişmesinde de zamanın yanıltıcılığının payı büyük. suçluyu bulduğuma göre rahat uyuyabilirim artık.

3.4.07



1.4.07

pedal yorgunluğu

döneceğimi kimseye haber vermemiştim. ama herkes duymuş. eve geldiğimde kapıda bekleyen o kadar tedirgin insanı bir arada görünce ne yapacağımı şaşırdım. onlara uçaktayken defterime çizdiğim aptal resimleri göstermek ve aslında durumun hiç de o kadar abartılı olmadığını, bu dönüşün öylesine bir dönüş olduğunu, elbette çok geçmeden geri gideceğimi söylemek istedim. garip bir şeydi bu: oradaki herkes bir taraftan dönmeme seviniyor bir taraftan da nasıl olsa yine gidecek diye rahat bir nefes alıyordu. etraf rahat nefes alan insanlarla doluydu. ben nefes alamıyordum. nefes alamamak bir yana sanki kafamı burnumun üzerinde taşıyordum. yine de her şey gelip geçiyor diye düşündüm. yola çıkmadan önce odasına girdiğimde s.'yi bilgisayar ekranına bakıp ağlarken görmüş ve ne yapacağımı şaşırmıştım. o böyle ağlardı, kimseye belli etmeden, hiçbir şey söylemeden ağlardı. sanırım kendimi daha çaresiz hissettiğim başka bir şey olamaz. çünkü ona teselli verilmez, o bütün tesellileri anlamsızlaştırır.

döndüğümden beri evden hiç çıkmadım. ilk günkü kalabalık epey yordu beni. koku alamayınca tat alamamak gibi sanırım şu anki halim. kendimi ancak böyle açıklayabiliyorum. hazır bu kadar mahrumiyet varken insanın kendine daha fazla eziyet edesi geliyor. ama bugün son artık, yarın dışarı çıkıp bisikletimi tamir ettireceğim. buraya kadar gelmişken etrafı görmeden gitmek olmaz. yine tabii her yol ağzında ona rastlayacağımı umarak bakınacağım etrafa, insanları sıkça ona benzeterek ve bazen de onu unutarak.

evet, onu unutabilirim bile.