31.8.06

do me a favour

Kapalı havaları sevdiğim için bugün çok huzurluyum doktor. Fonda ağır akan müzik bile huzurumu kaçıramıyor, öyle yani. Kediler kapıma üşüşüyor, hiçbirine yüz vermiyorum. İnsanlara haddinden fazla tolerans gösteren bir kadın tanıyorum, kendine karşı ise bir o kadar acımasız. İnsan değişir mi diyor, tabii ki diyorum söylediğime kendim de inanmayarak. Söylediklerimin çoğuna inanmıyorum, zaten fazla bir şey de söylemiyorum, biliyorsun. Ama sen de fazla konuşmuyorsun, kabul et. Rahatsız edici mavi gözlerin var, senin benden daha kötü durumda olduğunu düşünüyorum aslında. Yani hasta olan biri varsa o sensin sanki. Abartmıyorum. Hiçbir şeyden keyif alamıyorum doktor, buna bir çare bul yoksa beni bir daha göremezsin. Sanırım sadece köpeklerden korkuyorum, yalnız kalmaktan hiç korkmuyorum. Günler süren bir uyku istiyorum, çünkü her şey o kadar sıkıcı ki. Uyandığımda hava yine bu ton gri olsun, bir de tatil gününe denk gelsin uyandığım gün. Yap bir şeyler işte.

29.8.06

trouble every day

Hayatımın kötü bir çeviri olmasından korkuyordum, polise başvurdum. Bu da bir şey mi, şiir yazan küçük çocuklar var dedi polis. Şaşırmadım. Ona da söyledim, ne duysam şaşırmam artık dedim. Bildiklerimi herkese söyleyen biri değilim, çoğunu kendime saklarım, ama dayanamadım söyledim işte. Fazla tindersticks dinlemişsin dedi gülümseyerek. Sarılmak istedim ona polis olduğunu unutarak. Rüyalarını Yazanlar tarikatından bir adam getirdiler sonra içeri. Elinde kara kaplı defteriyle bu adamın şiir yazan küçük çocuklarla bir bağlantısı olduğundan şüpheleniliyordu. Her şeyin birbiriyle bağlantısı yok mu nasıl olsa dedim. Polis gülümsedi. Böyle her gülümsediğinde ona daha fazla sarılmak istiyordum. Sonra biraz sakinleştirici verdiler bana. Bütün bunları kafamda kurduğumu hiçbirinin gerçek olmadığını ve hayatımın kötü bir çeviriden çok, berbat bir kurgu olduğunu söylediler. Şaşırmamı beklediler. Daha çok beklerler.

28.8.06

gabriel

i can fly
but i want his wings.

26.8.06


24.8.06

dönüp dolaşıp aynı yere gelen adam*

dönüp dolaşıp aynı yere gelen bir adam var. tek yaptığı bu: dönüp dolaşıp aynı yere geliyor. aynı yerden dönüp dolaşıyor yine aynı yere geliyor. bunu neden yaptığını kendisi de bilmiyor. ben de orda bir yerdeyim ve bu adam dönüp dolaşırken sürekli önümden geçiyor, ama selam vermiyor. ona durmasını söylüyorum, yanımda yer veriyorum, burda benimle bekleyebilirsin diyorum. beklemek güzel diyorum. sanırım teklifim ona hiç çekici gelmiyor, öyle bakıyor çünkü bana, sen ne anlarsın demek istiyor. aslında beni duyup duymadığından bile emin olamıyorum.

*mi and l’au - boxer bu metnin arkasında dinlenmelidir.

22.8.06

iyi film diye bir şey

e. 'iyi film diye bir şey yoktur' dedi. sanırım haklı. bu aylık kötü film izleme kotamızı doldurduk, hatta öyle bir doldurduk ki uzun süre film izlemek istemiyorum. bir de şunu eklemek istiyorum: en iyi 'kötü film' x2 hızla izlenmesine rağmen hala sıkıcı olabilen filmdir. saygılar.

21.8.06

pis

en son neye şaşırdığımı bilmiyorum. peki ne olsa şaşırırdın diye sordum az önce, cevap alamadım. kendi kendime soru sormanın en kötü tarafı bu: sürekli cevapsız kalıyor. bana sorular soracak birini bulmalıyım. o zaman daha kolay oluyor. tam burada şairimi anıyorum. 'bana sorular soran kadın..' diyordu bir yerde, devamını içimden söylüyorum.

neyse, diyeceğim o ki kolayca kahkahalar atabilen bir kadındı. gülerken kafasını arkaya atıyordu üstelik. zamanında kadınların gülerken kafalarını neden arkaya attıkları üzerine düşünen bir adam tanımıştım. sonra tanıdığımı unuttum, o da unuttu, güzel oldu. işte bu kadına şaşırmıştım galiba en son. daha önce böyle birini tanımadığımı düşünmüştüm.

sürprizleri önceden sezmek gibi pis bir huyum var.

19.8.06

convenience


18.8.06

önüm arkam sağım solum

Perdenin arkasında biri var. Perdenin arkasında biri var. Kim olduğu çok önemli değil. Bana bakıp bakmadığı da önemli değil. Sadece orada durması yetiyor. O orada durduğu sürece ben de burada duracağım. Onu buraya çağırmadım, çağırmayacağım. Çünkü buraya geldiğinde artık buraya gelmesini istemiyor olacağım. Günlerdir aynı rüyayı görüyorum, uzadıkça uzuyor bir pembe dizi gibi. Gece yatarken sabırsızlanıyorum uyumak için ve her sabah to be continued hissiyle uyanıyorum. Ama şimdi anlat dese anlatamam ne gördüğümü. O da merak etmiyor zaten, öyle bekliyor perdenin arkasında, benim perdenin arkasında olduğumu düşünerek.


kaderci


15.8.06

hop

adamın birinin griye çalan mavi gözleri vardı. sağ gözünden içeri girdim. sol gözüyle beni aradı etrafta, ama bulamadı. kadının birine çikolata aldım. çikolatayla birlikte midesine indim, oturdum, uzun süre kalkmadım. kedinin biri ona her gün süt vermeme rağmen benden kaçmaya devam etti. ona süt vermeye devam ettim. her an her şeyden sıkılabilirim dedim, bunu kendi kendime üç kere tekrar ettim. üçüncüsünde sıkıldım, aşağı atladım.

13.8.06

anorexic life

istemek istiyorum.

12.8.06

b-side

mesela yürürken uyuyakalmak gibi, beyninin bir bölümünün uyuyup kalanının yoluna devam etmesi gibi, dedim. anladığını sanmıyorum. sonra uyudum bir yandan, bir yandan da yürümeye devam ettim. arada gözlerimi açıp etrafı kontrol ettim. apartman boşluğunda çırpınan güvercinleri hatırladım uykudayken. apartman boşlukları tehlikelidir diye bir aforizma uydurdum aynı anda. aslında büyük laflar etmeyi sevmem, söylediklerimi kaydetmem. insert tuşunu açık unutmak gibi dedim, daha iyi anlasın diye. yine öyle boş baktı. kaderci kedi bile daha güzel bakıyor diye düşündüm, kendisine anne ararken ne kadar da masum. ben senin annen değilim deyip hırlayan büyük kedi ne kadar kedi. insanlar da ne çok insanlar. mesela diyen kaybeder demişti biri, onu saygıyla anıyorum. hep anıyorum, bazen anlıyorum, nadiren andırıyorum. birine bu kadar bağlanmak tehlikelidir diyecektim ama sözümü geri aldım. geç mi kaldım.

yazdıklarının üzerinde çalışmayı sevmeyen biriyim ben.

9.8.06

three wishes


8.8.06

knowledge for knowledge's sake

"I mean treasure is treasure, for heaven's sake. What's the difference whether the treasure is money, or property, or even culture, or even just plain knowledge? It all seemed like exactly the same thing to me, if you take off the wrapping--and it still does! Sometimes I think that knowledge--when it's knowledge for knowledge's sake, anyway--is the worst of all. The least excusable, certainly."

franny

5.8.06

back

kaderci kedi ölmedi. kendine küçük bir delik buldu, genelde orda saklanıyor. hayatını kurtardığımı düşünüp bana minnettar olmadığı için ona minnettarım.

bir de trabzon'da tanjant diye bir cadde varmış. herkes duysun.

(google'da tanjant diye arama yapıp kazara sitemi bulanlara not: geri dönün.)